Keyifle takip ettiğim Sinan Canan ve Serkan Karaismailoğlu’nun katıldıkları bir programda tavsiyeleri üzerine alıp okuduğum bir kitaptı Incognito…
Beynimizin yetenekleri hayranlık uyandıran türden, peki tüm dünyayı yöneten bu organın ne kadarını biz yönetiyoruz? Kitabı okuduktan sonra ortaya çıkan cevap oldukça ürkütücüydü. Bilincin, beyin üzerindeki etkisi oldukça sınırlı ve biz milyarlarca otonom canlıyla bir arada yaşıyoruz. Kocaman bir belirsizlik ve çeşitlilik deryasında kendimize yer bulmaya çalışan balıklar gibiyiz.
Kitabı tek bir cümlede özetlemek gerekirse; “hayatınızdaki hiç bir şeyi aynılaştırmaya çalışmayın, farklılık ve çeşitlilik zenginliktir” diyebiliriz. Beynin iki lobu arasında yaşanan çekişmenin hayatımıza getirdiği denge ve ahenk kitapta ikna edici örneklerle işlenmiş. Kitabı okuduktan sonra suç, karar, sadakat, adalet, hastalık, pedofili, hırsızlık gibi kavramlar beyninizde bir kez daha şekillenecek ve eminim siz de verdiğiniz bazı kararları yeniden sorgulayacaksınız. Kitabın cazibesine kapı aralamak için bir kaç pasaj paylaşmak istiyorum.
Johann Friedrich Herbart’a göre herhangi bir fikir kendisini zayıflatacak ve farkındalık eşiğinin altına düşürecek bir karşı fikirden direnç görebilir, buna karşılık benzerlik taşıyan fikirler de birbirini destekleyip farkındalık eşiğine yükseltebilirdi.
Görmek öğrenilen bir şeydir.
Algının, yalnızca verileri hiyerarşik bir düzene göre bir araya getirmek değil, beklentileri gelen duyusal verilerle eşleştirmek temelinde işlediği düşüncesinin izlerini 1940’lı yıllara kadar sürmek mümkündür.
Çevrenizin farkına, ancak duyusal girdilerin beklentilerle çeliştiği zamanlarda varırsınız. Dünya beklentilerinizle uyuştuğunda farkındalığa gerek yoktur, çünkü beyin işini gayet iyi görmektedir.
Algı dünyanız her zaman gerçek dünyanın gerisinde kalır. Bir başka deyişle dünyaya ilişkin algınız, gerçek anlamda canlı olmayan bir canlı yayın gibidir.
Motor eylemleri beynimiz o kadar iyi yapar ki bunun üzerinde düşünmemize gerek yoktur, hatta müdahale edemememiz için bilincin erişilemez katmanlarındadır. Buna en güzel örnek Kırkayak’ın hikayesidir.
Bir zamanlar ayaklarının kırkını da çok iyi kullanarak müthiş dans eden bir kırkayak varmış. Ormandaki tüm hayvanlar bu kırkayağın dansını izlemeye gelirler ve her seferinde ona hayran kalırlarmış. Fakat bu kırkayağın dans edişini çekemeyen hayvanlar da varmış. Kurbağa da bunlardan biriymiş.
Ne yapsam ne etsem de kırkağayın böyle dans etmesini engellesem diye düşünür dururmuş. “sen hiç güzel dans etmiyorsun” derse olmayacak, “ben daha iyi dans ediyorum” derse yine olmayacak. Düşünmüş taşınmış sonunda çok iyi bir plan hazırlamış kurbağa.
Kurbağa, kırkayağa bir mektup yazmış.
“Eşsiz dans eden saygıdeğer kırkayak kardeşim. Sizin benzersiz danslarınızın sonsuz bir hayranıyım. İzin verirseniz size birkaç sorum olacak. Böyle güzel dans etmeyi nasıl beceriyorsunuz? Acaba ilk olarak 12. sol ayağınızı, sonra 21. sağ ayağınızı öne atarak dansa başlıyor, sonra 13. sağ ayağınızı hafifçe kaldırıp 39. sol ayağınızı arkaya mı atıyorsunuz? cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum.
İMZA: Sonsuz hayranınız Kurbağa…”
Kırkayak mektubu alır almaz nasıl dans ettiğini düşünmeye başlamış. Önce hangi ayağını atıyor, sonra hangi ayağını kaldırıyor. Ve sonunda ne olmuş? Kırkayak dans etmeyi bırakmış, artık dans edememiş…
Bilgiyle farkındalık arasında uçurumlar bulunabilir.
Sonuçta bir fikre salt maruz kalmış olmak, onunla yeniden karşılaştığınızda fikrin size daha inanılır gelmesi için yeterlidir.
Gerçeklik, beyin tarafından pasif biçimde kaydedilmek yerine, aktif biçimde beyin tarafından inşa edilir.
Sadakatsizlik genetik bir mesele, vazopresin varsa sadakat tehlikededir.
Fiziksel yakınlık olmadığı için, duygusal etkiler de eriyip gidiyor artık.
Öyleyse erdemli bir kişiden söz ederken kastettiğimiz şey aslında çoğunlukla, onun şeytani duygulara kapılmayan değil, onlara direnç gösterebilen, mücadele dengesinin anlık ödül lehine bozulmaması için uğraş veren bir kişi olduğudur.
Beynin ön ya da arka yarısı çıkarılan bir kişinin yaşamasını bekleyemezsiniz. Ama sol ve sağ yarımlar, birbirinin birer kopyası gibidir. Birini alsanız bile öbürü nasılsa oradadır; üstelik işlevleri de pek değişmemiş olarak.
Savaş pilotlarının akıldan çıkarmamaya çalıştığı en önemli ders “cihazlarınıza güvenin” dir. Çünkü duyularınız size en alçakça yalanları söyleyebilir ve siz kokpit kadranları yerine bunlara güvenmeyi yeğlerseniz, yere çakılırsınız. Sonuç olarak, biri size bir daha “Kime inanıyorsun, bana mı, yoksa gözünün gördüğüne mi?” sorusunu sorduğu zaman, yanıt vermeden önce iyice düşünün.
İnsan feromonları, üreme dışındaki durumlarda da görünmez sinyaller taşıyor olabilir. Örneğin, yenidoğanların temiz bezlerden çok, annelerinin memelerine sürülmüş bezlere yönelmeleri, olasılıkla algıladıkları feromonal işaretlerden kaynaklanmaktadır. Kadınlarda âdet döngüsü süresinin de bir başka kadının koltukaltı terini kokladıktan sonra değişebildiği düşünülmektedir.
Bir tür bilişsel nöbet olarak tanımlana bilecek bu etki, kişilik değişimleri, aşırı dinsellik (din saplantısı ve din konusunda kendinden aşırı emin olma), hipergrafi (genellikle de din olmak üzere belirli bir konuda aşırı derecede yazma isteği duyma), çevrede bir dışsal varlık olduğu yanılgısı ve sıklıkla da, tanrıya atfedilen sesler duyma gibi durumlarla kendini gösterir.
Alın korteksinde (frontal korteks) ilerleyerek gelişen bazı hasarların kişilik değişimlerine yol açtığı Huntington hastalığında saldırganlık, sekse aşırı düşkünlük (hiperseksüalite), dürtüsel ve toplumsal kuralları hiçe sayan davranışlar vb. belirtiler, fark edilmesi daha kolay spastik kol bacak hareketlerinden yıllar önce ortaya çıkar.
Incognito: Beynin Gizli Hayatı
Yayınevi : Domingo Yayınevi
Yazar : David Eagleman
3 comments