Okuma ve yazma serüvenimde çok şanslı olduğum zamanlar oldu. Aldous Huxley ile tanışmam da yine Google’da kendimi şanlı hissettiğim bir güne denk gelmişti. Sosyal medya yalanları ve yalan haber üzerine bir araştırma yaparken Prof.Dr. Vedat Demir’in Küreselleşme Sürecinde Medya ve Hakikat Algısı başlıklı makalesini okumak için kaydetmiştim. Aldous Huxley ile tanışmam da bu yazı vesilesiyle olmuştu. (Makale içerik olarak zengin olduğu kadar alıntılar yönünden de oldukça zengin, tavsiyedir.)
Konu konuyu açıyordu, dünyada farklı ülkelerde yaşanan toplumsal dalgalanmaları ve bu süreçte medyanın rolünü incelerken de İsyan Pazarlanıyor kitabı elime geçti, yazar; dünyada kişisel hazzını evrensel kuralların ve ortak faydanın üzerinde gören bir kitlenin doğduğuna işaret ediyordu. Bu noktada Cesur Yeni Dünya‘yı artık okumam gerektiğine karar verdim.
George Orwell’a Karşı Huxley Kazandı
Kuşkusuz en sık karşılaştırması yapılan yazarlardan biri Orwell ve Huxley’dir. Her ikisinin de kurduğu distopya dünya siyasi tarihini enfes bir şekilde hicvetmektedir. Orwell, bireylerin baskı altına alınarak düşünemez hale getirileceğini düşünürken, Huxley ise baskıya hiç bir şekilde ihtiyaç olmadığını, insanların hazza boğularak pasifize edileceğini, düşünmemekten keyif alacaklarını, rahatlığı tercih edeceklerini ileri sürmüştü. Bu dünyada anneye ihtiyaç yoktur, çocuklar makinelerde istenilen görevlere uygun olarak üretilir, sanat ve edebiyat yasaktır, herkesin görevi ve rutini bellidir, mutlu olmak için tek yapılması gereken çalışmak, sevişmek ve Yüce Ford’a dua etmektir.
Huxley’in distopyası değerlendirildiğinde günümüz dünyasıyla kusursuz bir şekilde örtüştüğü görülmektedir. Her ne kadar, okuduğum Cesur Yeni Dünya değerlendirmelerinin önemli bir kısmında Huxley’in ahlak üzerine yaptığı vurgu görmezden gelinmiş olsa da yazar insanların pasifize edildikleri süreçte kullanılan en mahir aracın sınırsız seks olduğunu belirtmektedir. Aile kurmak ayıplanan bir davranış olmak birlikte Cesur Yeni Dünya’da sadakat ve annelik gibi kavramlar da bağışlanmaz günahlar olarak resmedilmektedir. Günümüz dünyasına bakıldığında ise aynı şekilde ahlak, aile, anne, sadakat gibi kavramların dejenere edildiğini, sınırsız seksin kutsandığını ve bütün iletişim aygıtlarıyla insanlara şehvet pompalandığını gözlemleyebilmekteyiz. Peki bu durum sadece yetişkinleri için mi geçerliydi?
Cesur Yeni Dünya’da yetişkinler, bir bir uyuşturucu ve yatıştırıcı türü olan SOMA ve seks ile iradesizleştirilirken geleceğin yetişkinleri olan çocuklar da erotik oyunlar oynayarak iradesizliğe hazırlanmaktadır.
Eğer bir toplum büyük oranda hayvani ihtiyaçlarını karşılamayı birinci öncelik edinmiş fertlerden oluşuyorsa, zihin kontrolörlerinin işi hiç de zor değil: Havucu burnuna tut, at koşmaya başlayacaktır. | Sinan Canan – Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler
Bilim kurgu ve distopya kitapları okumayı sevenler için ufuk açıcı, sarsıcı ve rahatsız edici bir kitap olan Cesur Yeni Dünya, anlatım dili olarak da Fahrenheit 451 ve 1984‘ü çağrıştırmaktadır.
Üç kitabın da uyarlama filmleri yapılmıştır, seyir keyfi açısından en nitelikli olanı ise Fahrenheit 451′dir. Kitap, baş rolünde, son dönemde Person of Interest adlı diziyle adından söz ettiren Christian Bale’in oynadığı Equilibrium ile beyaz perdeye taşınmıştır. Cesur Yeni Dünya, 1980 BBC yapımı olarak aynı adla (Brave New World), George Orwell’in distopyası 1984 yine aynı adla beyaz perdeye taşınmıştır.
Kendi cümlelerime son verip, sözü Huxley’e bırakmadan önce o can alıcı soruyu da sormak istiyorum: Orwell’ın Okyanusyası mı, yoksa Huxley’in Cesur Yeni Dünyası mı, sizce şimdi hangi distopyada yaşıyoruz?
“Her şeyin ulaşılabilir olduğu dünyada hiçbir şeyin anlamı yoktur”
BÖLÜM 1
“Mutluluk ve erdemin sırrıdır; yapmak zorunda olduğun şeyi sevmek. Tüm şartlandırmaların amacı budur: İnsanlara, kaçınılmaz toplumsal yazgılarını sevdirmek.”
BÖLÜM 2
“ Çiçekleri ve kitapları tekrar yaklaştırın” Hemşireler emre uydu, ama bebekler; güller yaklaştırıldığında, cıvıl cıvıl renkli kedicik, öten horoz, meleyen kara koyun resimlerini görür görmez dehşetle uzaklaşmaya çalıştılar ve çığlıklarının şiddeti aniden yükseldi.
“Kitaplara ve çiçeklere, eskiden psikologların ‘içgüdüsel’ dediği bir nefret besleyerek büyüyecekler. Refleksleri değişmez bir biçimde şartlandırılır. Hayatları boyunca kitaplardan ve botanikten uzakta, güvende olacaklar.” Müdür hemşirelere dönüp, “Götürün onları” dedi.
BÖLÜM 3
“Atıp kurtulmak, onarmaktan iyidir.”
BÖLÜM 6
“Bugün alabileceğin keyfi asla yarına erteleme.”
BÖLÜM 16
“Her değişim, istikrar için bir tehdit unsurudur.”
BÖLÜM 17
“Yaşlılığın bir hastalık olduğunu, korkunç bir hastalık olduğu düşünceleri. Yaşları ilerledikçe insanları dine yönelten şeyin ölüm ve ölümden sonraki şeylerin korkusu olduğunu söylerler. Fakat kendi deneyimim beni şu inanca yöneltti: Böyle korku düşüncelerden apayrı olarak, dini duygular biz yaşlandıkça gelişme eğilimi gösterirler, çünkü ihtiraslarımız ateşini yitirdikçe, hayal güçlerimiz ve duygularımız köreldikçe aklımız daha rahat işler hale gelir, bir zamanlar aklımızı çelen imgeler, arzular ve heves ve arzulardan arındıkça Tanrı, gizlendiği bulutların arkasından görünür, ruhumuz bütün aydınlıkların kaynağı olan bu varlığı hisseder, görür ve ona yönelir, bu yöneliş doğal ve kaçınılmazdır, duygular dünyasına canlılığını ve cazibesini veren her şeyi artık yitirmekte olduğumuz için, o muazzam varoluş içsel ya da dışsal etkilerle desteklenmediği için, kalıcı bir şeye, bizi asla yanıltmayacak bir şeye tutunma ihtiyacı hissederiz; bir gerçekliğe, mutlak ve ebedi bir gerçeğe tutunmak isteriz. Evet, kaçınılmaz bir biçimde Tanrı’ ya yöneliriz; bu dini duygu, doğası gereği öyle saftır ve bunu yaşayan ruha öyle mutluluk verir ki, diğer bütün yitirdiklerimizi telafi eder”
“Fakat namus demek tutku demektir, namusluluk demek sinirsel gerginlik demektir. Tutku ve sinirsel gerginlik ise istikrarsızlık demektir. İstikrarsızlık ise medeniyetin sonu demektir. Bolca tensel günah olmadan kalıcı bir uygarlık kuramazsınız.”
Mustafa Mond, “Uygarlığın kahramanlık ya da yüceliğe hiç ihtiyacı yoktur. Bunlar, politik yetersizliğin belirtileridir. Bizimki gibi düzenli bir toplumda, hiç kimsenin kahraman ya da yüce olmaz fırsatı olmaz. Böylesi bir olgunun yaşanması için, koşulların bütünüyle dengesiz olması gerekir.”
Yayınevi : İthaki Yayınları
Yazarı : Aldous Huxley
Distopya türü kitapları çok severim.Otomatik Portakal ve Dava kitaplarını çok begenmistim.Bu kitabı da begenecegimi düşünüyorum.
Distopya türü roman önerileri yaptığım yazı: muhendisokur.com/2016/10/distopya-turu-nedir-distopya-kitap.html
Aradığım her konuda makalelerinizi buluyorum teşekkür ederim
İlginize ben teşekkür ederim.