Beyin’den başlayarak bedene, oradan da tüm hayatı kavrayış şeklinize dair önemli tavsiyeler içeren bir kitap serisinin ilk kitabı İnsanın Fabrika Ayarları: Beden’i yenice bitirdim. Kitap diğer Sinan Canan kitaplarından biraz daha farklı bir içerik kurgusuna sahip. Daha önce zihnimize boca ettiğimiz Değişen Beynim, Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler, Unutulacak Şeyler kitaplarını özetleme imkanım olmuştu.
Fakat aşağıdaki özetten de anlaşılacağı gibi İFA benzer şekilde özetlenebilecek bir içeriğe sahip değil. Baştan sona bütünlük arz eden bir kitap. İFA serisinin ilk kitabı olan Beden’de, Evrim ve insanlığın kökeni, hareket etmenin beynimize, bedenimize ve ruhumuza olumlu etkileri ve fabrika ayarlarımıza göre beslemenin ne olduğu konu edilmiş.
Merakla beklediğim serinin ikinci kitabı İlişkiler ve Stres’te sosyal bir canlı olan insanın çevresiyle girdiği ilişkinin sonuçları irdelenecek. Sinan Hoca’nın daha önceki anlatımlarından aklımda kalan bilgi; doğada insanın akut strese maruz kaldığı yönündeydi. Belirli yırtıcı hayvandan kaçma, karnını doyurma gibi çok ilkel dürtüler nedeniyle strese giren insanın günümüzde şehrin ve şehirli hayatın getirdiği kronik stresle mücadele edemediğini, bu yoğunluğunda metabolizmamızda ciddi anlamda bir yıkıma neden olduğunu belirtmişti. Muhtemelen bu bilgiyi biraz daha açan bir kitapla karşılaşacağız.
Üçüncü kitap olan Sınırları Aşmak için de Sinan Hoca’nın cümlelerinden hareketle bir tahminde bulunmam gerekirse “kendini anlamaya çalışan bir organ olarak beyin” cümlesini tercih ederdim. Bir de uçak metaforu ve belirme fenomenini… Uçağın parçalarını tek tek ele aldığınızda hiç birinin kendi başına uçmak gibi bir fonksiyonu yoktur fakat o parçalar belirli bir düzende bir araya geldiğinde uçma gibi bir fonksiyon beliriveriyor. Aynı şekilde insan da kendini anlamaya çalışırken kültürel, psikolojik ve biyolojik sınırlarını zorlar, kabuğunu yırtar ve yeni bir bilinç geliştirir. Bu kitabı da sabırla bekliyoruz.
Kitabı yazılmasında herhangi bir katkısı oldu mu bilmiyorum ama Fabrika Ayarları konusunu sıklıkla işleyen Sinan Hoca’yla daha kitap ortada yokken aşağıdaki videoyu paylaşmıştım 😀
Hareket Motivasyonunu Sürdürmek
Öncelikle beynimiz temelde “duygusal bir zihni” yönetir (yahut ona aracılık eder). Yani duygular esastır ve mantıklı gerekçeler daha sonra gelir. Motivasyon dediğimiz sürdürülebilir yönlendirici zihin gücü de temelde duygulardan doğar. Bir insanı mantık yoluyla ne kadar tartışılmaz derecede ikna ederseniz edin, o insanın duygusal devrelerinde gerekli değişiklikler oluşmadığı takdirde davranışlarının değişmesi çok zordır. Motivasyon, “neden”lere bağlıdır. Fakat insanı yönlendiren nedenler, mantıksal olmaktan ziyade öncelikle dürtüsel ve duygusaldır. Doğru olduğunu bildiğimi birçok şeyi yapmamamızın ve yanlış olduğunu bildiğiniz birçok davranışı tekrar edip durmamız da bu durumdan kaynaklanır. Dürtüleri dizginlemek (irade), bir davranış yerine başka bir davranışı tercih edebilmek (ihtiyar) veya harekete geöerek bu hareketi sürdürebilmek için duygusal motivasyon gereklidir. Kuvvetli duygular, dürtüleri değiştirebilir ve bilinöli davranışlar da kalıcı olarak farklı kalıplara yönlendirilebilir.
Fiziksel işlerinin büyük kısmını dijital cihazlara devreden insanlar, beyin gelişimlerine ve yenilikçi düşünme yeteneklerine de bilmeden kısıtlama getiriyorlar.
En az 200 bin senedir var olan bir rutinimiz var: Önce düşün, sonra yap. Etrafımızdaki insanlara baktığımızda; az düşünüp hemen faaliyete geçenlerin, hemen denemeye başlayanların genellikle daha başarılı olduğunu, daha hızlı mesafe aldıklarını fark ederiz. Çünkü tabiatın da temel usulü deneme-yanılma yöntemidir. “Mükemmelin iyiyi öldürmesine izin verme” sözü, aşırı zihinsel odaklanmanın fiziksel faaliyeti engellediği durumlar için bir uyarı niteliğindedir. Yani mükemmelini yapacağım diye sürekli düşünüp hiç faaliyete geçmeden nice fırsatlar, hatta ömürler kaçıran insanlar çoktur. O yüzden bir yerden başlayıp “yapmak” başarmanın en önemli şartıdır. Yeni ve devrimsel bir şeyler yapmak için de zihinsel kurgular kadar fiziksel olarak harekete geçmek, dünyayı tanımak ve bu tanışıklıkla yeni fikirler üretmek, anahtar öneme sahiptir.
Gerçekten de bedenimizin ve beynimizin karbonhidrat bağımlılığından kurtulup yağ tabanlı bir beslenmeye geçiş yaptığımızda, yağ metabolizmasının uzun süreli ve kararlı enerji sağlama özelliği sayesinde gerek zihinsel gerek bedensel performansımızda çoğu zaman hissedilir bir iyileşme meydana gelir. Özellikle yoğun beden faaliyetlerine dayalı işleri yahut spot yapan insanlarda “bol karbonhidrat alma gerekliliği” gibi yerleşmiş bir boş inancın varlığı maalesef hem zihinsel hem de bedensel olarak bu insanların imkanlarından istifade etmelerini kısıtlıyor.
Farmakolojik ilaçların olası yan etki listesi ile karşılaştırıldığında, “yağ tabanlı beslenmenin” neden bu kadar uzak görüldüğünü de bir düşünmek gerekiyor sanki. İnsanlara bu tip tavsiyeler verdikten sonra her seferinde “Siz yine de bir uzmana yahut doktorunuza danışın” derim ama bunu yaparken de içim hiç rahat değildir. Zira insanın gerçek bedensel ayarlarından çok, modern bilimsel ve farmakolojik tıbba odaklanmış doktor ve sağlık çalışanları yetiştirmemiz nedeniyle birçok insan böyle girişimlerden bizzat “uzmanlar” tarafından vazgeçiriliyor.
İFA-1: Beden
Yayınevi : Tuti Kitap
Yazar : Sinan Canan