Haber toplama ve halkı bilgilendirme anlayışının neredeyse insanlık tarihi kadar eski olduğunu tarihi kalıntılardan ve arkeolojik eserlerden anlayabiliyoruz. Bir haberleşme ve iletişim aracı olarak medyanın insanlığın hayatında varlığı Mısır’daki resmi gazetelerle ve Roma Senatosu’nun MÖ 59 yılında çıkarttığı Acta Diurna ile gerçekleşmiştir.
Roma İmparatoru Julius Caesar’ın, imparatorlukta gerçekleşen önemli olayları halka duyurmak amacıyla hazırlattığı bu tabletler, okuma-yazma bilen Romalılar tarafından şehrin meydanlarında okunur, halkın imparatorlukta yaşanan olaylar hakkında bilgilendirilmesi sağlanırdı.
İmparatorluğun başkentinin İstanbul’a taşınmasından sonra Acta Diurna kayıtlarının yayınlanmasına son verilmiştir.
Bilinen bir diğer tarihi resmi gazete de Kaiyuan Za Bao’dur. İpek üzerine yazılan haberler editörler tarafından düzenlenmekte ve halkın alınan kararlar, çıkartılan yasalar ve mahkeme sonuçları hakkında bilgilendirilmesi sağlanmaktaydı.
15.yy medya tarihi açısından önemli bir dönemeç olarak kabul edilmektedir. Johannes Gutenberg tarafından 1448 yılında geliştirilen el ile dizilebilen harflerle basım tekniği, matbaacılığın gelişimi açısından önemli bir kilometre taşıdır. Daha önceleri el yazmaları ve tahta harflerle kısıtlı sayıda çoğaltılabilen eserler, metal harflerle basım tekniğiyle binlerce adet basılmaya başlandı. 15.yy’ın sonlarına gelindiğinde ise Avrupa’da baskı makinesi sayısı binlerle ifade ediliyordu.
Habercilik açısından bir sonraki büyük gelişme radyonun icadı ile gerçekleşmiştir. Guglielmo Marconi isimli İtalyan bir kaşif tarafından 1898 yılında keşfedilen radyo, yüksek frekanslı radyo dalgalarının İyonosfer’e çarparak geri dönmesi ve dönen sinyallerin de yine dünyada bir başka alıcı tarafından toplanması prensibine göre çalışıyordu.
1947 yılında ilk transistörün icadı ile de radyo çok daha geniş bir kitlenin erişim sağlayabileceği bir haberleşme aracı haline geldi.
Medya tarihi için büyük devrim olarak nitelendirilebilecek gelişmelerden biri de televizyonun icadı ile gerçekleşmiştir. 1924 yılında John Logie Baird tarafından icat edilen televizyon tamamen mekanik özelliklere sahip bir aygıttı. Günümüz teknolojisine uyarlanması ise 1929 yılında Philo Taylor Farnsworth tarafından yapılmıştır.
İlerleyen yıllarda gazete, radyo ve televizyon teknolojisi kendi içerisinde gelişmeye devam etmiş fakat hem habercilik hem de medya teknolojileri için en köklü ilerleme internetin icadı ile olmuştur.
TDK Türkçe Sözlüğü’nde dilimize “genel ağ” olarak aktarılan internetin temelleri 1960’lı yıllarda ABD’de atılmıştır. Daha çok askeri amaçlı tasarlanan ve kesintisiz, güvenli iletişimi sağlamak için kurgulanan ARPANET sonraki dönemlerde ise bilimsel amaçlarla kullanılmıştır. Üniversiteleri birbirine bağlayan bu ağ ilerleyen yıllarda FTP, HTTP, TCP/IP gibi bağlantı protokolleri geliştirilerek bütün dünyayı birbirine bağlamıştır. Ülkemizde de 1994 yılında kullanılmaya başlanan internetin BTK (Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu) verilerine göre 2013 yılının dördüncü çeyreği itibariyle 32.61 milyon kişi tarafından kullanıldığı belirtilmektedir.
Yeni medyanın temelleri de internetin gelişimi ile atılmıştır. İnternetin gelişim süreci Web 1.0, Web 2.0 ve Web 3.0 olarak dönemlere ayrılmaktadır.
Web 1.0 döneminde kullanıcılar sadece okuyucu durumundadır. Kontrol tamamen kaynak sitenin elindedir. İnsan etkileşimi yoktur, var olana erişilir, okunur, indirilir. Bu dönem “pasif internet” olarak da nitelendirilmektedir.
Web 2.0 dönemi web-insan, insan-insan etkileşimine imkan sağlayan altyapıya sahiptir. Temel mantık paylaşım ve etkileşimdir. Artık kullanıcılar da internette içeriğin oluşturulmasında söz sahibidir. Sosyal ağlar, arama motorları, sözlükler bu dönemin ürünüdür. Web 2.0 tanımı ilk defa O’Reilly Media tarafından 2004 yılında kullanılarak kavramsal çerçeveye oturtulmuştur. Etkileşimli iletişim servislerinin kurulması Web 2.0’ın getirdiği yenilikler aracılığıyla gerçekleşmiştir.
Şu anda kullanıcısı olduğumuz Web 3.0 ise cihazlar arası etkileşim ile insan kontrolü olmadan cihazların karar alabildiği, insan-makine, makine-makine, insan-insan etkileşimine imkan sağlar. Yapay zekâ önemli bir rol oynar, kullanıcı davranışlarını öğrenir, kısaca sezgisel bir ekosistemin bütünüdür.
Zamanla internet alt yapısının güçlenmesi, bu alt yapıyı kullanacak olan teknolojik cihazların ve teknolojilerin de gelişmesine kapı araladı. Yeni medyanın en önemli gerekliliği olan “etkileşimli sayfalar” için imkan sunan Web 2.0, yeni medyanın oluşması ve gelişmesi için eşsiz bir ekosistem yarattı.
Programlama dillerinin sağladığı gelişmeler çok daha fazla veriyi etkileşimli olarak kullanıcı tarafına sunmaya imkan sağladı. Metin haberciliğinden, multimedya (çokluortam) haberciliğine geçişin temelleri de bu teknolojinin sağladığı en önemli gelişmelerden biridir. Salt metin veya resim ile anlatımdan, anlık video akışına doğru seyreden paradigma, mobil teknolojilerin gelişmesi ve bu teknolojilere erişimi sağlayan cihazların son kullanıcının erişebileceği bir fiyat düzeyine gelmesiyle de mobil ekranlara doğru kaymıştır.
Binlerce yıllık habercilik tarihinin belki de en çok tebessüm ettiren yanı da tabletlerin yaygınlaşması ile yaşanmıştır. Taş ve metal tabletler ile halka duyurulan haberler artık elektronik tabletler ile geniş kitlelere ulaştırılmaktadır. Mesaj hiç değişmemiş, araç ise binlerce yıllık serüvende kendi hüviyetini korumuş, bilimin ve teknolojinin seyrine paralel olarak gelişmeler göstermiştir.
Taş tabletlerden, ipeğe, papirüse, oradan Gutenberg’in matbaasına, ardından Guglielmo Marconi’nin radyosuna, sonrasında günümüz haberciliğinin yapı taşlarını oluşturan John Logie Baird’ın televizyonuna ve evrensel bir miras olan internete doğru haberciliğin destansı serüveni hız kesmeksizin devam ediyor.