İyideki Kötü kitabıyla tanıştığım Paul Watzlawick’in okuduğum ikinci kitabı ise Mutsuzluk Kılavuzu oldu. Kuru ile fasulye, simit ile peynir, Aslı ile Kerem nasıl birbirinden ayrı düşünülemezse, bu iki kitabı da birbirinden ayrı düşünmemek gerektiğini söyleyebilirim.
Bir psikolog ve bir iletişimci olarak terminoloji bombardımanına tutmadan, gündelik hayattan örneklerle okuyucuyu bir hikayeye dahil eden yazar, okuyucusuna da bu hikayede bir rol veriyor. İflah olmaz mutsuzluk aşıklarının hayatlarını nasıl cehenneme çevirebileceklerine reçete çözümler sunarken, reçetenin arkasına da kocaman harflerle İRONİ yazmayı da ihmal etmiyor. Zira kitabın kapanış cümlesi yazarın kurduğu ironi dünyasına tefsir eder nitelikte:
Ecinniler’de Dostoyevksi’nin yaratıp yaratacağı en iki kişilikli kimselerden biri şöyle der: “Her şey güzel, her şey. İnsan mutlu olduğunu bilmediği için mutsuzdur. Sırf bu yüzden. Hepsi bu, hepsi. Bunu fark eden hemen mutlu olacaktır, anında, oracıkta…” İşte çözüm böylesine umutsuzluk verecek kadar kolay.
”İnsandan zaten ne beklenebilir ki? Yeryüzünün bütün nimetlerini başından aşağıya dökün; onu gırtlağına,tepesine kadar mutluluğa batırın, öyle batırın ki, mutluluğun yüzeyine tıpkı suyun yüzeyine yükselir gibi kabarcıklar yükselsin; ona yatıp uyumaktan, kurabiyelerin dibine darı ekmekten ve insan soyunun devamını sağlamaktan başka yapacak iş bırakmayacak bir parasal gelir sağlayın; işte bu aynı insan sırf nankörlüğünden, rezilliğe olan eğiliminden size ayaküstü bir oyun oynayacaktır. Bu olumlu ve akıllı davranışınızın içine sırf kendi uğursuz ve başına beladan başka bir şey getirmeyecek hayalperest yanını karıştırabilmek için kurabiyeleri bile kaybetmeyi göze alacak, hatta belki en olmayacak belanın, en berbat ekonomik durumun başına gelmesini arzu edecektir. Özellikle de hayalperest saplantılarından, kalın kafalılığından vazgeçmek istemeyecektir.”
“Mutsuz, herkes olabilir; ama kendini mutsuzlaştırmayı insan ancak öğrenerek gerçekleştirebilir.”
“Ducunt fata volentem, nolentem trahunt.”
“İstekli olana alınyazısı yol gösterir, isteksiz olanı sürükler.”
Bir sokak lambası altında bir sarhoş aranıp durmaktadır. Bir polis yaklaşıp ne kaybettiğini sorar. Adam yanıt verir: Anahtarımı. Bunun üzerine birlikte aramaya koyulurlar. Sonunda polis adamın anahtarı aradıkları yerde kaybedip etmediğinden emin olmak ister. Beriki yoo, der, şurada arka tarafta kaybettim, ama orada karanlıktan göz gözü görmüyor da….
Adamın biri duvara resim asmak ister. Çivisi vardır ama, çekici yoktur. Komşuda bir tane vardır. Kısacası adamımız komşuya gidip çekici ödünç olarak istemeye karar verir. Ama birden ikirciklenir; ya komşusu çekici ödünç vermek istemezse? Zaten dün beni öyle usulen selamlamamış mıydı? Ama belki acelesi vardı? Yoksa acelesi bahane miydi? Bana karşı içinden bir şeyler mi geçiriyor? Ne geçiriyor olabilir, ona bir şey yapmadım ki boşu boşuna takıyor kafayı bana; biri benden ödünç bir alet istese hemen veririm, o niçin vermiyor, insan insandan böyle küçük bir iyiliği nasıl esirgeyebilir? Bu herif gibileri insana yaşamı zehir ederler. Yetmiyormuş gibi kendisine muhtaç olduğumu sanıyor bir de. Neymiş, bir çekici varmış. Yetti valla!
Ve bunun üzerine bir hışım komşusunun kapısına dayanır, kapıyı çalar ve beriki daha “hoş geldiniz” diyemeden “Çekicini al da başına çal, terbiyesiz herif” diye bağırır.
“Fiiller kısa, pişmanlıklar uzun sürer.”
“Dürüst olmadığı varsayılan yurttaşların vergi kaçakçılığının yol açtığı vergi açığını telafi etmek amacıyla vergiler yükseltildikçe, dürüst mükellefler de o ölçüde vergi kaçakçılığına sürüklenmektedirler. Herhangi bir malın piyasada daralacağına ya da fiyatının artacağına ilişkin yeterli sayıda insanın paylaştığı bir öngörü, nesnel olarak doğru ya da yanlış olmasına bakılmaksızın söz konusu malın kapışılmasına, böylelikle de piyasada darlaşmasına ve fiyatının yükselmesine yol açacaktır.
Bir olaya ilişkin kehanet, kehanet denen olaya yol açar.Bunun gerçekleşmesinin biricik koşulu ise kişinin kendi başına gelecek bir olaya ilişkin kehanette bulunması ya da başkalarının kehanetleridir.”
“It is better to travel hopefully than to arrive.”
“Ulaşmaktansa umutla yolculuk etmek yeğdir.”
Demek ki insan ilişkilerini bozmada, etkili bir etmeni karşınızdakine yalnızca iki seçme olanağı bıraktıktan sonra, o bunlardan birini seçer seçmez ötekini seçmediği için onu suçlamaktır.
Yayınevi : Ayrıntı Yayınları
Yazarı : Paul Watzlawick
3 comments