Dijital fırtınaya yakalanan insanlık teknolojiye anlam yüklemekte çaresiz kalıyor; geleceğimizi tehdit ederek bizi distopik yarınlara mı götürecek yoksa hayatın her alanında insanlığa önemli katkılar sunarak daha erdemli bir dünyanın tesisinde hayati bir rol mü üstlenecek? Bilemiyoruz, kesin olarak bildiğimiz bir şey var, teknoloji başlı başına bir şeylere karar veren tanrısal bir mekanizma değil, insanlar onu nasıl kullanırsa teknoloji de hayatımıza o yönde etki ediyor.
Teknolojinin insanlığın yararına kullanımına verilecek güzel örnekler olsa da ne yazık ki kitlesel olarak etki yaratan kötüye kullanım örnekleriyle daha sık karşılaşıyoruz. Aileler ise bu tehlike karşısında çaresiz, zararlı maddelerden çocuklarını korumaları nispeten daha kolay olurken internetten gelen tehlikelerden korumakta bir hayli güçlük yaşıyor. Zira ebevenyler teknolojinin mültecisi konumundayken, yeni nesil çocuklar teknolojinin yerlisi konumunda bulunuyor. Ebeveynlerin önemli bir kısmı çocuklarının internet kullanımını denetleyecek teknoloji kullanım bilgisine sahip değil.
Son günlerde ailelere kabus yaşatan internet kaynaklı tehlike ise şüphesiz Mavi Balina olarak adlandırılan intihar oyunu.
Mavi Balina Oyunu Nasıl Oynanıyor?
İnternetten gelen en güncel tehlike üzülerek neden olduğu intiharlara şahitlik ettiğimiz Mavi Balina Oyunu. Oyun, kullanıcının birbirini izleyen 50 talimatı yerine getirmesine dayanıyor ve bir mobil uygulama olarak yayınlanmadığı için de doğrudan engellenemiyor. Facebook Messenger, VKontakte, Instagram veya WhatsApp üzerinden gelen bir link ile giriş yapılan oyunda, oyuncuyu yönlendiren bir yönetici bulunuyor. Oyun için özellikle karar verme yetisi zayıf olan 18 yaş ve altı ergenleri tercih eden suçlular yüksek sesle müzik dinle, bugün kimse ile konuşma, koluna balina resmi çiz gibi talimatlardan sonra kendini as veya yüksek bir yerden atla gibi son bir talimatla oyuncuları intihara sürüklüyor.
Sadece Türkiye’de 150’den fazla intihar vakıasıyla ilintili olduğu düşünülen oyunun geliştiricisi 22 yaşındaki Philipp Budeikin, 2016 yılı Kasım ayında Rusya’da yargılanarak 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Geliştiricinin mahkemede sarf ettiği “toplumda temizlik yaptım, ölenler biyolojik atıktı” sözleri ne düzeyde bir hastalıklı ruh haline sahip olduğunu açıkça gözler önüne seriyordu.
Fakat asıl soru, ebevenyler yanı başlarındaki çocuklarını bilgisayar ile çok fazla vakit geçirmeye ikna edemezken, dünyanın öbür ucundaki sapık ruhlu biri nasıl oluyor da binlerce kilometreden gençleri intihar etmeye ikna edebiliyor?
GÖRÜŞ: Uzman Klinik Psikolog Selçuk Arıcı
Bu tarz şantaj oyunlarında çocuk kendi içine kapanıyor. Ayrı bir dünya oluşturmasını sağlıyorlar. Zihinsel olarak 50 gün boyunca davranışı pekiştirip çocuğu bağımlı hale getiriyorlar. Suçluluk duygusu yüklenen çocuk dolayısıyla bundan kurtulamıyor. Asıl amaçları ise anne ve babanın şifrelerine ulaşmak.Ya da çocuktan belki de cinsel istismar anlamında faydalanıyor olabilirler. Çocuğa bu talimatları yaptırıyorlarsa da, yaptıramıyorlarsa da çocuğun eninde sonunda kendisini yok etmesini istiyorlar. Böylece şantaj yaptıkları durumları, delilleri yok etmek istiyorlar. Buradaki temel nokta çocukların yalnız başına bırakılmaması. Kontrol edilmesi.
Kapıya Ayak Koyma Tekniği
Eminim bunun gibi onlarca garip isimli teknik duymuş ve tamamıyla bir aldatmaca olduğuna dair ön yargı geliştirmişsinizdir. İkna ve sosyal psikoloji konuları özelinde 5-6 kitap okuyana kadar benim yaklaşımım tam anlamıyla bu yöndeydi fakat bu tekniklerin gerçek hayattaki etkilerini gördükten sonra okuduğum kitaplar, izlediğim belgeseller ve kişisel deneyimlerim olaya daha ciddi yaklaşmam gerektiğini öğretti.
Foot in the Door yani Kapıya Ayak Koyma Tekniği, Stanford Üniversitesi’nden Jonathan Freedman ve Scott Froser’ın kavramsallaştırdığı bir insan davranış kalıbı. En kısa anlatımla teknik şöyle işliyor: Önce sizden küçük bir talepte bulunuluyor bu talebe olumlu cevap verdiyseniz talepler birbirini izliyor. İlk küçük talep ile kapıya ayak koyuluyor ve diğer talepler içeri giriyor. Aynı Mavi Balina oyunundaki gibi. Oyunda da kolaydan zora doğru birbirini izleyen 50 talep bulunuyor. 50. talep ise bir şekilde kurbanın kendisini öldürmesini telkin ediyor ve haberlerden gördüğümüz kadarıyla teknik tahminlerin ötesinde bir etkiye sahip. Muhtemelen oyuncuya ilk adımda kendini öldür talimatı verilmiş olsa buna doğrudan HAYIR cevabını verecektir. Fakat kapıya ayak koyma tekniği ile zihin uyuşuyor ve ilk talebi iletenin sıraladığı diğer talepler de tutarlı davranma baskısı ile yerine getiriliyor. İkna profesyoneli Kevin Hogan tekniğin en önemli özelliğini “kabul edilen birinci teklif ne kadar büyük olursa, kişinin asıl önemli olan teklifi kabul etme olasılığı da o kadar artıyor” şeklinde açıklamış.
İkna tekniklerini özümseyerek bir davranış haline getiren profesyoneller insanın otomatik davranış kalıplarını, bilgisayar sistemlerinin açıkları gibi kullanarak insan davranışlarını hack ediyorlar. Bunu rahatlıkla yapabilmelerinin en önemli nedeni de insanların bu tekniklerin bir masaldan ibaret olduğunu zannetmesi. Aynı Olağan Şüpheliler filmindeki replik gibi “şeytanın yaptığı en müthiş hile; dünyayı asla var olmadığına inandırmaktır.”
Hala inanmakta güçlük çekiyorsanız okumaya devam edin derim ve hatta izlemeye…
Bir Netflix Belgeseli: Manipülasyon
Zihin kontrolü uzmanı Derren Brown sıradan insanların nasıl bir insanı öldürmeye ikna edilebileceğini oldukça ürkütücü bir şekilde bir sosyal deney tasarlamış. Netflix‘te yayınlanan belgeseli ve kurguyu spoiler vermemek için ayrıntılı olarak anlatmayacağım fakat belgeseli izledikten sonra Mavi Balina oyununda kullanılan Kapıya Ayak Koyma Tekniği ile insanların intihara nasıl sürüklenebildiğini daha iyi anlayacaksınız.
Belgeselde de aynı oyunda olduğu gibi sıralı küçük taleplerle insanların nasıl en büyük talebi yerine getirdiği ürkütücü bir şekilde gösterilmiş. Belgeseli izledikten sonra asıl numaranın ilk talebe olumlu yanıt dönmemek olduğu ortaya çıkıyor, zira ilk talebe olumlu cevap verdikten sonra kapı ardına kadar aralanıyor.
Çare Dijital Zeka Eğitiminde
İnsanlık, kendi eliyle icat ettiği araçların hayatın akışını etkileme potansiyelini tam anlamıyla idrak edemeden hiç beklemediği etkilerle yüzleşmek zorunda kaldı. Televizyonun insan zihnindeki olumsuz etkilerini kabul edip tedbir almaya henüz ikna olmuşken, dijital dünyanın zihinleri nasıl dumura uğrattığı gerçeğiyle yüzleşmeye henüz hazır değildik. Fakat dijital iklim tüm tehditleri ve fırsatlarıyla beraber dünyayı etkisi altına alarak bizi tehlikelerle yüzleşmeye zorladı. Bu sırada dijital teknolojilerin zararları konusunda kafa patlatan insanlara Singapur’dan bir ses verildi: DQ. Bu ses Türkiye’de de Turkcell aracılığıyla yankılandı.
DQ Dijital Zeka, çocukların dijital dünyada zarar görmeden yaşayabilmelerini sağlayacak bir yetkinlik aktarım programıdır. Çocuklar bu eğitim programıyla aşağıdaki 8 yetkinliği kazanmaktadır.
DQ Eğitimi ile Çocukların Kazanacağı 8 Dijital Yetkinlik
- Dijital Vatandaşlık Kimliği: Kişinin çevrimiçi kimliğini ve itibarını yaratıp yönetebilme yeteneği (Bu yetenek, çevrimiçi kişilik farkındalığını ve çevrimiçi varlığın uzun ve kısa dönemdeki etkilerinin yönetimidir).
- Ekran Süresi Yönetimi: Kişinin dijital cihazları ve medyayı, çevrimiçi ve dışındaki hayatı arasında sağlıklı bir dengede koruyarak, denetim altında kullanabilmesi.
- Siber Zorbalık Yönetimi: Çevrimiçi ortamda karşılaşılabilecek siber zorbalık, cinsel istismar amaçlı yaklaşım ve radikalleşme gibi tehditlerin yanı sıra şiddet ya da müstehcenlik bakımından sorunlu içeriklerle başa çıkabilme, bu tehditlerden kaçınma ve etkilerini en aza indirme.
- Siber Güvenlik Yönetimi: Hack’lenme, sahtekarlık, zararlı yazılım gibi siber tehditleri algılayabilme, verilerin korunması için en doğru hamleyi yapıp, uygun güvenlik araçlarını kullanabilme.
- Dijital Empati: Çevrimiçi ortamlarda aynı duyguyu paylaşarak başkalarıyla iyi ilişkiler kurabilme.
- Dijital Ayak İzi Yönetimi: Dijital dünyada bırakılan ayak izlerini anlamak, yönetmek ve gerçek dünyada karşılaşılabilecek sonuçlarını öngörerek yönetebilme.
- Eleştirel Düşünme: Dijital ortamda içerik bulma, yaratma, değerlendirme, paylaşma ve ondan yararlanma.
- Gizlilik Yönetimi: Özel hayatın gizliliği hakkı, fikri mülkiyet hakkı, ifade özgürlüğü ve nefret söyleminden korunma gibi kişisel ve yasal hakları anlama ve savunabilme.
Bu değerler, teknolojinin akıllıca ve sorumluca kullanılması gibi, geleceğin önderlerini belirleyecek bir yaklaşımın gelişmesini de kolaylaştıracaktır. Gerçekten de, insani değerleri temel alan bir dijital zekâ anlayışını yerleştirmek, teknolojinin hükmettiği değil, teknolojiye hükmeden çocuklar yetiştirebilmemiz için şart.
baya güzel yazı olmuş eline sağlık