ABD’nin, Irak’ı işgali öncesinde kullandığı yalan haberler son dönemde karşılaştığımız en kanlı propaganda örneklerindendir. Amerikan haklının destek vermediği bir savaşa giren Başkan Bush, dünyada aslında var olmayan bir tehdit bulutunu Amerikan halkının tepesine çekerek onları savaşın kanlı ortamına ikna etmişti.
Başkan’ın propaganda sepetinde yalan haber, propaganda filmleri, dergi kapakları ve gazete haberleri bulunuyordu. Tüm bunlar görsel bir gerçeklik yaratmak için vardı, o gerçek yaratıldı ve o kadar gerçekti ki 19 Mart 2003 tarihinde fiilen Irak’ın işgaline kapı araladı. Ülke işgal edildi ve yüz binlerce insan katledildi, artık gerçekliğe bir ihtiyaç kalmamıştı, yükü sırtından atmak isteyen dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell Eylül 2005’te kimyasal silah iddialarının doğru olmadığını, istihbarat servislerinin kendilerini yanılttığını açıklamıştı. O kadar kanın üstüne dikilen bir yalan anıtıydı bu sözler.
2.Dünya Savaşı’nın küllerinden yeni bir Almanya değil daha güçlü bir ABD doğmuştu. Hitlerin işe yarar tüm araç ve gereçlerini Rusya talan ederken, ABD daha akıllı davranmış ve bilim adamlarını gasp etmişti. Kirli bir ortamda psikolojik savaş ve propaganda konusunda ustalaşan Joseph Goebbels ve ekibinin kanlı mirasını ABD sahiplenmişti. Onlar da tüm birikimlerini CIA’e aktararak bugünlerin kapılarını aralayacak psikolojik savaş doktrinini tesis ettiler, Savunma Bakanlığı bu sert kavramı biraz daha yumuşattı ve Algı Yönetimi kavramını ortaya attı.
Aslında kurumların adlarına baktığınızda bile muhteşem bir algı yönetimi olduğunu görebilirsiniz, dünyanın kanını emen Batılı ülkelerin askeri kanadının isminde Savunma (Defence) ibaresi bulunur, peki bu devletlerin birinin daha önce hiç savunma yaptığına şahit oldunuz mu?
Tüm bu süreçler hakkında biraz daha gözü açık olmak adına okunabilecek giriş seviyesi kitaplardan biridir Psikolojik Savaş, Gri Propaganda.
Psikolojik savaş; klasik anlamdaki savaşın kazanılması veya kaybedilmesinde; savaştan sonra da üstünlüğün devam etmesinde, yahut sorunların çözülmesinde insanların ruh haline etki ederek sonuç almak olarak tanımlanır.
Kültürel değişim projesinin bilinçli bir proje olduğunu ispat eden bir olay 1980’ li yıllarda ülkemizde yaşandı. O tarihlerde Kültür Bakanı (Gökhan Maraş) Meclise, ABD filmlerinin kısıtlanması ve Türk filmlerinin teşvik edilmesi için bir yasa teklifi verdi. Bunun üzerine ABD Başkanı (G. Bush) bizzat telefonla T. Özal’ı arayarak yasa teklifinin Meclisten geri çekilmesini sağladı. Böylece Türkiye’de bol Amerikan filmi seyredilecek, ardından Amerikan hayranı insanların sayısı çoğalacak ve tabii olarak da para akışı ABD’ye gidecekti.
Çinli general Sun-tzu, 2500 yıl önce bu konuda bir kitap yazmıştır. Türkî devletlerin parçalanması sürecinde kullanılan PS yöntemi, bugün için de geçerliliğini sürdürüyor. Sun-tzu’nun bazı önerileri:
- Hasım ülkelerde iyi olan şeyleri gözden düşürünüz.
- Hasım ülkelerin hakanlarının başarılarını küçük göstererek şöhretlerine gölge düşürünüz ve zamanı geldiğinde de kendi halkının onları hor görmesini sağlayınız.
- Adi ve aşağılık kişilerin işbirliğinden yararlanınız.
- Düşman halkın kendi aralarında olan uyuşmazlık ve kavgalarını yayınız. Hasmınızın geleneklerini gülünç hale getiriniz.
Bakan Mehmet Keçeciler’ in taksici akşam çalışan bir öğretmeni anlatmasına, Özal’ın bu davranışı onaylar tarzda “Benim memurum işini bilir” sözü çok farklı bir alana çekilerek, rüşvete göz yumma ve teşvik olarak olayın sunulmasının, siyaha yakın bir propaganda olduğunu söyleyebiliriz.
Gri propagandanın amacı, kusurlu, noksan ve belirsiz bir şeyi, tam ve yeterli göstermek olabilir. Yahut, tam, yeterli ve açık olan bir şeyi şüpheli göstererek gölgelendirmek, değerden düşürmek amaçlanır. Her türlü çelişki bu yöntemde ustaca kullanılır. Çelişki yoksa bile, varmış gibi davranılır. Böylece zihinlerde, istenen soru işareti uyandırılır.
Kara propagandanın malzemesi yalan, iftira, bozgun çıkarcı her türlü yol, sahte delil olduğu için, var olmayan her şeyi var gibi gösterir. Yalan, gerçekmiş gibi inandırıcı bir şekilde ortaya atılır. Kara propaganda nifak sokup ortalığı karıştırmak için çok kullanılan bir yöntemdir.
Kötülemek amacı ile yapılacak propaganda için propagandacı, karşı tarafın olumsuz bir tarafını bulur. Eğer kötü bir yan bulamazsa uydurur. Propagandacı sürekli uydurma konular icat eder ve bunu sürekli gündemde tutarak işlemeye çalışır.
Kara propagandanın ana amacı, yerleşmiş bir inancı yıkmaktır. Halkı kendi içinden çıkardığı liderlerden soğutmak, ordu ve devlete karşı var olan güveni sarsmak, sosyal ve ekonomik dayanışmayı yıkmak ister. İnsanları şüpheli, kaygılı, mutsuz ve zihni karışıklık içerisinde tutmak arzusundadır.
Propagandanın Bazı Özellikleri: Beyin yıkama yöntemi olarak propagandanın teknik özellikleri şöyle sıralanabilir.
- Dikkat çekmelidir.
- Beden dili kullanılmalıdır.
- İlgi uyandırmalıdır.
- İstek uyandırmalıdır.
- Evrensel değerlerin kabul edildiğini vurgulamak.
- “Başka çözüm yok” duygusunu uyandırmak.
- Ucu açık sorular sormak.
- Esprilerle belirli fikirler telkin edilir.
- Dikkat, ilgi, istek.
- İnternet taarruzu.
Beşinci kol faaliyetinde ülkenin geçmişinde var olan manevi dinamikleri gözden düşürmek, toplumu başkasının manevi ve kültürel değerlerine hayran bırakmak amaçlanır. Toplumsal aşağılık duygusu uyandırılır. Bunun için basın yayın yoluyla toplumun kusurları ön plana çıkarılır. Ahlâk, inanç, yurtseverlik, kahramanlık gibi değerler düşürülür. Cinsel özgürlük, ilericilik gibi sloganlar devamlı ve sık kullanılarak var olan eğlence kültürü değiştirilmeye çalışılır. Modern ülkelerin karşısında aşağılık duygusu uyandırılır. Kendine güveni azalmış topluluklar, başarılı toplulukları taklit etmeye başlarlar ve onlar gibi yaşamak isterler. Bu süreç 30-60 yıllık bir sosyolojik faz gerektirir. 30-60-90 yıllık sosyolojik fazla toplumun kültürel kimliği değiştirilebildiği için, stratejik psikolojik faaliyet amacına ulaşmış olur. Çözüm, toplumun kendi kültürel kimliğini koruyarak çağdaşlaşmasını sağlamak stratejisini gütmekle elde edilir.
Fil her gün aynı yoldan geçen bir canlıdır. Fil avcıları yola tuzak kurarak onu çukura düşürürler. Siyah elbise ile gelip iyice döverler. Bir iki gün sonra beyaz elbise ile gelip kurtarırlar. Fil artık onları kurtarıcı gibi görür. Bir başka psikolojik savaş yöntemi de budur: Toplumu bunalıma sok, sonra kurtar ve kendine bağla.
Beyin manyetik tarama tekniklerinin ilerlemesi gösteriyor ki, kişiler karar verirken mantıktan çok duygusal ve sosyal içerikli tercihlerde bulunuyor, kendilerini mutlu edecek davranışlara yöneliyorlar. ABD Atlanta Emory Üniversitesinden Gregory Berns ve ekibi, 2002 yılında, Fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI) teknolojisi ile 36 kadının beyinlerini taradı. Beynin ödül işleme alanı olan Corpus straitum alanının harekete geçmesini inceleyen ekip, kişilerin kendilerini daha çok mutlu eden davranış biçimini seçtiklerini tespit etti. Bir davranışın artı ve eksilerini değerlendirirken maddi kazançlardan çok duygusal ve sosyal içerikli kazançların önem taşıdığı görüldü. Daha fazla para kazanma yerine daha iyi bir insan olarak tanınma isteği, insanları arkadan vurmamak kaygısı vb faktörlerin, karar vermede önemli etkenler olduğu beyinsel olarak anlaşıldı.
“Uygarlığın karşılığı nevrozla ödenir” Freud
“Adalet örümcek ağına benzer; zayıf sinekler ona takılır, büyük sineklerse onu deler geçer” sözünün pirim yaptığı toplumlarda barış beklenemez. Adaleti delenler de hep özel muamele bekleyen, hukuku gerektiğinde rafa kaldırabileceğini düşünen narsistlerdi.
“Narsistik kişiler, demokrasiyi kendi çıkarlarına hizmet etmedikçe sevmezler. Kendilerine dalkavukluk yapılmasını engellediği için demokrasiye “halk dalkavukluğu” denilmesinden hoşlanırlar.
Birisi Sokrates’e bir haber aktarmak istiyor. Sokrates o kişiye, “Söyleyeceğini önce üç filtreden geçirelim ondan sonra anlat” diyor. Birincisi, “Doğruluk Filtresi” dir. Anlatacağının doğru olduğuna inanıyor musun? İkincisi, “İyilik Filtresi” dir. Anlatacağın gerçekler iyi şeyler mi? Üçüncüsü ise, “Faydalık Filtresi” dir. Anlatacağın şeylerin faydası var mı? Sokrates bu üç filtreyi sıraladıktan sonra, haber anlatmak üzere kendisine gelen bir kişiye, “Doğru, iyi ve faydalı olmayan bir şeyi bana anlatma” der.
Düşünceye duygu eklenirse inanç oluşur. İnanç devam ederse davranış gelişir. Davranış devam ederse alışkanlık ve alışkanlık devam ederse kişilik oluşur. Çocukluğumuzda öğretilen her şey tekrarlanırsa kişiliğimiz haline gelir. Kişi istemedikçe bu network’ler değişmez.
Erken çocukluk dönemlerinde çok televizyon seyreden çocuklarda okumak, bedenini kullanmak, çevrede yönünü bulmak gibi öğrenme biçimleri gelişmiyor. Aynı biçimde şiddet, acı, ıstırap içeren filmleri seyreden çocuklarda duyarsızlık, aldırmazlık başlıyor ve acıma, empati duygusu gelişmiyor.
Psikolojik Savaş
Yayınevi : Prof.Dr. Nevzat Tarhan
Yazarı : Timaş Yayınları