Son dönemde iyiden iyiye karmaşıklaşan dünyayı ve dünyanın hakim aktörlerini anlamak için 2.Dünya Savaşı ve sonrasında devletlerin aldıkları pozisyonları araştırmaktayım. ABD’nin dünya sahnesinde başrolü kaptığı yıllardan günümüze baktığımızda bu günler daha da anlam kazanıyor ve günümüz dünyasının çıkar ilişkilerini idrak etmek kolaylaşıyor.
Tam da ABD’nin palazlanıp atom bombasını ürettiği, kendi ülkesindeki öğrenci eylemlerini bile komünizm tehlikesine binaen silah kullanarak bastırdığı ve Rusya’nın tongaya basarak Afganistan’a boş kovanlarını dökmeye başladığı yıllar…
Hollywood boş durmuyor, savaş döneminin günahlarını hasıraltı etmek ve dönemin aktörlerini yüceltmek için yönetmen “motor” diye sesleniyor, tüm dünya da öküzün trene baktığı gibi izleyip, ne kadar da başarılı yapımlar olduğu hakkında çarşaf çarşaf yazılar yayınlıyor. Peki hiç düşündük mü bir kaşık bal yerken içerisinde bir dünyaya yetecek kadar pisliği de yuttuğumuzu?
Hemen konuya giriyorum, zira kitap yazılsa yazılabilecek, hatta yazılmış örnekleri de bulunan bir sahtekarlığa dikkat çekmek istiyorum. Tezgahımızın adı “Charlie Wilson’un Savaşı” Peki kimdir bu masum, kahraman ABD’li?
Charlie Wilson, Afganistan’daki Sovyet işgali sırasında SSCB’ye karşı direnen mücahitlere gizli yollardan silah ve finans desteği sağlayan Teksas’lı kongre üyesidir. Yani para için dünyayı kana bulayan vampir takımının en seçkinlerinden. Şimdi size filmin başlangıç sahnesini göstermek istiyorum…
Algı inşa etmek, düşünceyi manipüle etmek gibi konularda yılların tecrübesine sahip Hollywood, Müslüman-Terörist kelimelerini o kadar çok beraber tekrar etti ki, bilinçler bu yan yana gelmez iki kelimeyi birbirine perçinledi, kabul! Bakın bu da o sahnelerden biri. Daha yapımcıların isimlerinin yer aldığı bölümden başlayan algı inşası filmin devamında da sular seller gibi devam ediyor. Filmin içerisindekileri yutmak işten bile değil ki o kısımlardan söz dahi etmiyorum. Ellerini semaya kaldırmış bir müslüman, duasını ediyor ve muhtemelen ABD yapımı olan bir FIM-92 Stinger füzesini nişan alıp ateşliyor…
Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi‘nin basamakları olarak iletişimin bilinen bütün imkanları seferber eden bu silah satıcıları, bilinmeyen yöntemleri de icat ederek beyinleri dumura uğratma konusunda ustalaştılar. Dünyanın kuralı bu; çalışan mutlaka ve mutlaka kazanacak. Dünyanın daha fazla silah satılabilir bir yer olması ve bu silahları ABD’in kullanarak dünyanın polisliğini yapması fikrine dayanan bu proje oldukça başarılı bir şekilde ilerliyor. Hatta o kadar başarılı ki 2006 yılında resmi anlamda proje rafa kaldırıldı, çünkü ABD istenen raya girmişti. Silah satan, dünyayı koruyan ve filmlerde duyduğumda artık midemi bulandıran (national security) ulusal güvenlik saçmalığı ekseninde dünyayı şekillendiren bir ABD, hedef tam onikiden vuruldu.
Peki bu müslüman terörist hangi amaca hizmet etmek için yaratıldı? Cevabı yine ABD’den, kendi ağızlarından geliyor. Milenyumun Eylül ayında A Report of The Project for the New American Century açıklandı. Projenin ismindeki nezaket, raporun ismine gelindiğinde tamamen ortadan kalkmıştı ve aba altındaki sopa açıkça görülüyordu: REBUILDING AMERICA’S DEFENSES
Eğer okumak isteyen olursa PDF‘ini buradan indirebilir. Kısaca ifade etmek gerekirse raporda dünyanın çok daha güvensiz bir yer olduğu, ABD anakarasına saldırıların yönelebileceği, özellikle Irak’ın çıbanbaşı olduğu ve çok dikkat edilmesi gerektiği bir yığın ıvır zıvır süslü kelime ile ifade edilmiş. Hele ki bir bölüm var ki tek satırına dokunmadan kopyala/yapıştır ile vermek istiyorum. Bu metin raporun 51.sayfasının baş kısımlarında yer alıyor:
Further, the process of transformation, even if it brings revolutionary change, is likely to be a long one, absent some catastrophic and catalyzing event – like a new Pearl Harbor. Domestic politics and industrial policy will shape the pace and content of transformation as much as the requirements of current missions.
Özetle diyor ki, biz bol bol silah satmak için yol yapıyoruz ama hala bu ülkede yaşayan “insanlar” işimizi zorlaştırıyor, bu (Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi) zırvası eninde sonunda gerçekleşecek ama zorlanıyoruz, ağır ağır ilerliyoruz. Ha ama olur da Pearl Harbor gibi bir felaket yaşanırsa işimiz biraz daha kolaylaşacak, şıpp diye istediğimiz ülkeye saldırıp pipetlerle kan içmeye devam edebileceğiz.
Şimdi buraya kadar olan kısmı aklınızda tutun, ikinci düğümü atıyoruz: Afganistan savaşında Rusya’yı yenmek için kullanılan en önemli araç şehitlik mertebesine erişmek için ölmeye hazır müslümanlardı. O kadar müslüman başsız olamaz, hemen bir baş üretelim, hoooopp o da hazır: Üsame Bin Ladin! Dünyanın sayılı zenginlerinden olan Suudi kökenli bu arkadaş işi gücü bırakıp inanılmaz bir ağa sahip kökten dinci bir örgüt kuruyor. ABD’den aldığı silahlarla Rusya’ya, Afganistan’ı dar eden bu arkadaş gel zaman git zaman koyu bir ABD düşmanı oluyor. Dur daha bitmedi ve diyor ki; dünyada insanlara yapılan zulmü ABD’liler de kendi evlerinde tadacaklar. Bak şunun cür’etine!
Yetmiyor, bu arkadaş ABD’ye bir sürü örgüt elemanı gönderiyor, bu elemanlar sürücü kursuna gidip, uçak ehliyetine başvuruyorlar. O kadar umarsızlar ki uçuş eğitimleri sırasında sadece uçağı kaldırmak için eğitim alıyorlar, indirmeye ne hacet değil mi? Durumdan habersiz FBI, CIA’ye diyor ki; hacılar uçuş kurslarında kalkış eğitimi alıp, iniş eğitimi almayan sakallı abiler var, bunlara dikkat edin. CIA’deki gençler de “olay bizde, sıkıntı yok” diyorlar (yersen). Sonra o bildiğimiz kara sahne, uçaklar binalara çarpıyor ve dk 1 gol 1 Bush abi açıklıyor: Irak yaptı!
Irak demek bir taşla bir kaç kuş vurmak demek. Din ile alakası olmayan ama müslüman olarak piyasaya sürülen Saddam indirilecek, Irak petrollerine el konulacak, trilyonlarca dolar silah satılacak (Sadece Irak savaşının bütçeye toplam etkisi 3 trilyon dolar cıvarı) ve hepsinden önemlisi insanların algılarında zaten yeterince kirli durumda olan Müslümanların imajlarına kocaman bir kara daha çalınacak. Hepsi oldu mu, bence oldu.
Toparlayalım. ABD’nin kurduğu El-Kaide, Yeni Amerikan Yüzyılı, Amerika’nın Savunmasını Yeniden İnşası raporu, raporda yer alan bir felaket olmalı ki ABD daha müdahaleci bir yapıya geçebilsin tezi, tam da istenen felaket tezgahı 11 Eylül, tüm dünyaya savaş ilan eden bir embesil ve trilyonlarca dolarlık silah satışı…
Onlarca yıl yapılan çalışmalarla terörist müslüman algısı insanların zihninde oluşturulmamış olsaydı Orta Doğu’da bu kadar kan içmek mümkün olur muydu? Tabi ki hayır! İnsan düşünmeden edemiyor; terörist olmakla dünya polisi olmak arasındaki tek fark sadece takım elbise mi?
Charlie Wilson’ın Savaşı filmini izlemek için açtığımda karşılaştığım bu rezil manzara bu yazıyı yazmama kapı araladı. İnsan bazen düşünüyor, Batı’da hiç mi vicdanına güvenilebilecek insanlar yaşamadı diye? Henry A. Wallace yüreğimize su serpen bir figür olarak sorumuzu cevaplıyor. The Century of the Common Man (1943; Sıradan İnsanın Yüzyılı) kitabı ile anıtlaşan fikirlerini ne yazık ki yeterince ABD’ye sirayet ettirememiş ama fikrin namusunu hiçbir zaman elden bırakmamış güzel bir insanı yazmaya çalışacağım, ama evvelinde yeterince okumak lazım değil mi?
View Comments (2)
Tebrikler çok güzel bir yazı aynı düşüncelerdeyim fakat hala daha aramızda müslüman olmasına rağmen islamı müslümanları kötüleyerek abd nin tuzağına düşen okadar insan varki çok üzücü
Teşekkür ederim, ne yazık ki...